Konya zengin bir kültürel geçmişe sahiptir. Bu kültürel zenginliğin oluşması köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Konya merkez ve çevresinde yapılan kazılar sonucu yaklaşık 13 bin yıl öncesinde bölgede yaşamış olan avcı toplayıcılara ait birçok taş aletler bulunmuştur. Konya turizmi için önemli bir yere sahip olan Çatalhöyük kazı alanında yapılan çalışmalar sonucu,binlerce yıl öncesinde bölgede tarım ve hayvancılığın gelişmiş olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca maden eşyalarının yaygın olarak kullanıldığını gösteren bulgulara rastlanmıştır. Çatalhöyük medeniyetinin devamında ise Konya önemli medeniyetler arasında gösterilebilecek Hititlere, Friglere, Lidyalılara ve perslere ev sahipliği yapmıştır. Ardından günümüze daha yakın olan Roma İmparatorluğu gelmektedir. Ancak Konya ve çevresini bir Anadolu kasabası hüviyetinden alarak başkent olmasını sağlayan Türkiye Selçuklularıdır. Bu nedenle Konya’nın daha net bir şekilde anlaşılabilmesi için Selçuklu döneminin çok iyi irdelenmesi gerekmektedir. Selçuklular döneminin etkisi Konya’da hayli yoğundur ve hala devam etmektedir. Konya’da Bayat, Kayı, Yazır, Bayavşar, Avşar, Bozok, Salur, Üçok, Karkın ve Çaruklu gibi isimlere sahip Selçuklu etkisini yansıtan pek çok köy ve kasaba olduğu görülmektedir. Bu köy ve kasabaların isimleri ise oğuz boyundan gelen kabilelerin adlarını taşımaktadır. Aladağ, Taşkent, Ceyhan, Seyhan gibi isimler ise Türklerin geldikleri coğrafyaların isimlerini yansıtmaktadır.
Selçuklular, sosyal hayatta toplumun ihtiyaç duyacağı birçok meslekten insana ev sahipliği yapmıştır. Bu meslekler arasında Dericilik, demircilik, ekmekçilik, çiftçilik, etçilik (kasaplık) ve aşçılık gibi meslekler ön plana çıkmaktadır. Ahilik teşkilatı, Anadolu Selçukluları döneminde ve Türk halkına has bir kuruluş olarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden ahilik köklerinin en sağlam köklerinin bulunduğu yer kuşkusuz Konya’dır. Selçuklular, halkı kendilerine teslim edilmiş emanet gözüyle baktıkları için; hiçbir zaman halka baskı ve zulüm uygulamamıştır. Bu gelenek Konya’da hala devam etmektedir.
Konya Türkler tarafından fetih edildikten sonra günümüzde Alâettin tepesi olarak anılan bölgede küçük bir kasaba hüviyetindedir. Konya’nın o dönem nüfusunun 3-4 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Başkent olması sonrasında ise nüfusu giderek artmıştır. 13. Yüzyılda Konya nüfusunun yaklaşık 60 bin rakamına ulaştığı bilinmektedir. Bu nüfusun %10’u gayrimüslimlerden oluşurken kalan kısmı Müslümanlardan oluşmuştur. Gayrimüslim nüfus Rum, Ermeni ve Yahudilerden oluşmuştur. Selçuklular döneminde kentte yaşayan gayrimüslimler kasaplık, şarap üretimi, meyhanecilik ve tarım işleri ile ilgilenmiştir. Türkler ise gayrimüslimlerin aksine geçimini daha çok esnaf ve zanaatkârlık üzerine kurmuştur.
Selçuklular, Karahanlılar’dan aldığı mimari deneyimi; Bizans, Abbasi, Emevi, Hint ve Urartulardan aldığı hammaddeler ile işleyerek yeni bir üslup ortaya çıkarmıştır. Konya halkı yakın tarihe kadar bölgenin özelliğine bağlı olarak tek katlı genellikle kerpiç, zaman zaman taş evlerde oturmuştur. Halk çatıyı düz yapmış ve bugün doğuya özgü olduğu düşünülen damda geceleme faaliyetini gerçekleştirmiştir.
Konya’da yaşayan halkın büyük bölümünün Meram bağlarında bahçesi olduğu bilinmektedir. Meram bağlarında pek çok ürün yetiştirilir ve evin ihtiyacını karşıladığı gibi çarşı pazarda da satılırdı. Bahçe sulama işlemi Mart-Nisan döneminde başlar. Bu döneme halk arasında “Acı Bahar” ismi verilmiştir. Halkın Meram bağlarını tercih etmesinin sebebi ise yaz mevsimini suyun ve yeşilliğin bol,aynı zamanda serin havaya sahip bir bölgede geçirmek istemesidir. Meramda bağı olanlar evinin kapısını kuzeye bakacak şekilde evlerini yapardı. Bu durumun nedeni olarak ise yaz sıcağın da evin serin kalması gösterilmiştir. Bu nedenle zaman içinde “Türbe önünde evi, Meram’da bağı olmak” zenginlik ölçüsü bazı kişilere göre ise gerçek Konyalı olmak anlamına gelmiştir. Yaz döneminde Meram’ da bağı olmayanlar ise yaz evi ismi verilen evin serin olan kısmına geçerdi.
Osmanlı döneminde ticari etkinliklerde bazı değişimlerin olduğu görülmektedir. Bugünkü kapı caminin bulunduğu alanda yer alan At pazarı Kapısı’ndan, Mevlana Türbesine kadar uzanan bölgenin en önemli ticari merkez olduğu raporlanmıştır. Osmanlı döneminde çarşı ve pazarlar çok daha yaygın hale gelmiştir. Zanaat ürünleri kapalı ve açık çarşılarda satılırken yiyecek içecek maddeleri daha çok pazarlarda satılmıştır. Yiyecek-içeceklerin satıldığı Pazar alanları eylem çeşidine göre tahıl, hayvan veya odun pazarı diye ayrılmıştır. Bu çarşılardan en önemlisi ise 1538 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmış olan Konya Bedestenidir. Osmanlı döneminde tutulan ilk kayıtlara göre Konya’da yoğun olarak faaliyet gösteren esnaf sınıflandırması şu şekildedir; bakkal, terzi, kuyumcu, kalaycı, dokumacı, attar, inşaat ustası, keçeci, fırıncı, kasap, berber, nalbant ve ipek imalatçısı. 1899 yılında Konya’da dükkân sayısı 2.078 olarak belirlenmiştir. Bu dönemde Konya’da 1 bedesten, 1 buğday pazarı, 18 han, 88 fırın, 4 eczane, 31 değirmen, 6 otel ve 7 lokanta bulunduğu bilinmektedir. Konya’ya demiryolu hattı döşenmesinden sonra yine 1899 kayıtlarına göre ihraç edilen ürünler; buğday, arpa, yapağı, tiftik, afyon, mısır, çavdar, kitre, palamut, kuru üzüm, yağ ve peynirdir. Ayrıca tilki, sansar, tavşan, kurt, koyun, keçi, sığır ve manda gibi hayvanlarında canlı olarak veya derileri ihraç edilen ürünler arasındadır. İthal edilen ürünler arasında ise kahve, şeker, sabun, pirinç, petrol, zeytinyağı, ispirto, tıbbi malzeme ve zirai aletler vardır. Aynı zamanda demiryolunun inşa edilmesi kentin istasyon yönünde gelişmesine katkıda bulunmuştur.